TÜRK AYDINI…
AHMET BERHAN YILMAZ
“Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlü ile hisseden kişidir. Aydını aydın yapan uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüstür.
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım; karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar? (Cemil Meriç)”
Türk aydını kendi ülkesinde yalnızdır. Yalnızdır çünkü bütün derdi, amacı ve mücadelesi vatanı, milleti, inancı olan Türk entelektüeli bir yerlere, bazı kişilere, çıkarcı ideolojilere taraf olmadığı, biat etmediği, destek vermediği için yalnızdır.
Yalnızdır çünkü sorguladığı, analiz ettiği, zekâsını kullandığı, eleştirdiği, insanların dayattıkları fikirleri kabul etmediği, dayatma fikirlerle hareket etmediği, yaşadığı hayatı anlamak, anlatmak ve doğru yaşamak adına çaba gösterdiği için yalnızdır.
Aydın, kendisine susması ve gücün isteklerine uyması için sunulan her türlü konforu, makamı, parayı, gücü reddettiği için kendisi gibi düşünmesi gereken insanlar tarafından bile garipsenen, dışlanan, samimi, içten ve güce karşı yüce hakikati söylemeye çalışan aykırı bir kişilik olduğu için yalnızdır.
Aydın, toplumun hafızası olmasına, çıkarı, beklentisi olmaksızın ülkesini, milletini, yaşadığı toplumu, insanı, insanlığı savunmasına, nereden gelirse gelsin haksızlığa, adaletsizliğe ve acılara karşı durmasına rağmen yalnızdır.
Aydın, güçlünün değil zayıfın ve doğrunun yanında yer almasına rağmen yalnızdır. Öyle ki haklarını savunmaya çalıştığı mazlumlar, zayıflar bile onu yalnız bırakır.
Aydın, doğru gibi gösterilmeye çalışılan ama gerçekte kimi kişi ve grupların çıkarlarını korumaya yarayan görüşlerin gerçek yüzünü göstermeye çalışarak topluma hizmet etme çabasında olmasına rağmen yalnızdır.
Aydın, toplumun güce, makama, paraya teslim olması, gözünün sadece gücü, makamı, parayı görmesi, kendisini uyaranları, işine gelmediği için, kalbinden ve yaşadığı hayattan sürgüne göndermesi sebebiyle yalnızdır.
Bütün bunlara ve her türlü dışlanmaya rağmen aydınların düşünceleri eninde sonunda yayılmakta, toplumsal değişimlerde, dönüşümlerde yol gösterici olmaktadır.
Ve Necip Fazıl uyarıyor;
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını afet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!