ALLAHÜEKBER ŞEHİTLİĞİ – ERHAN MORKOÇ YAZDI

Yayınlama: 20.12.2024
Düzenleme: 20.12.2024 09:12
189
A+
A-

Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya savaşında açtığı (24 Ekim 1914) ilk cephe ve aynı zamanda ilk taarruz cephesi olan Kafkas cephesi diğer adıyla doğu cephesindeki savaş 1 Kasım 1914 tarihinde Çarlık Rusya’sının Osmanlı sınırını geçmesiyle başlamıştır. Erzurum Köprüköy’ün doğusuna kadar ilerleyen Ruslar, 7 Kasım 1914’te 1. Köprüköy muharebesiyle tekrardan Köprüköy’e çekilmeye zorlanmış ve bu muharebe 21 Kasım’a kadar askerimizde büyük bir moral kaynağı olmuştur ta ki 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın 21 Kasım 1914’te kar fırtınası altında geri çekilme emriyle birlikte ağır zaiyat verilmesine kadar.  Bu geri çekilme ve verilen ağır zaiyat İstanbul’da tedirginliğe sebep olmuş akabinde bazı komutan ve üst düzey memurlar hakkında gelen olumsuz telgraflar neticesinde Enver Paşa, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye ikinci reisi (Genelkurmay 2.başkanı) Hafız Hakkı Beyi teftiş için cepheye göndermiştir. Hafız Hakkı Bey teftiş sonrası hazırladığı raporda daha önceleri hep temkinli yaklaşılan Ruslar üzerine yapılması düşünülen Sarıkamış taarruzun yapılabileceğini Enver Paşa’ya iletti. Bu taarruz planına göre 3. Orduda bulunan üç kolordudan 11. Kolordu Rusları Aras nehri kuzeyinde cephede oyalarken 9. ve 10. Kolordular düşmanın sağ yanından bir yay çizerek arkasına sarkacak ve geri çekilmesine meydan vermeden Sarıkamış’ta yenilgiye uğratacaktı. Taarruzun yapılabileceğine dair telgrafı alan Enver Paşa 12 Aralık’ta Erzurum’a ulaştı ve harekatla ilgili gerekli düzenlemeleri ve komuta kademesindeki terfileri ayarladı. Son olarak 18 Aralık’ta Hasan İzzet Paşanın taarruza dair çekinceleri nedeniyle istifa etmesinin ardından Başkomutan Vekili olmasına rağmen 3. Ordu Komutanlığını da üstlenmiştir.

Harekât 22 Aralık günü başladı. Albay Hafız Hakkı Bey komutasındaki 10. Kolordu (30. 31. Ve 32. Tümenler) Tortum bölgesinden hareket ederek Narman’ı alıp Oltu’yu zapt ederek Rusları geri püskürtü. Hafız Hakkı Bey emrindeki tümenlerle birlikte Oltu’dan sonra güneye Bardız yönüne yani şimdiki adıyla Gazilere dönüp 9. Kolordu ile buluşması gerekirken sadece 32. Tümen Bardıza ilerledi. Hafız Hakkı Bey ise 30. ve 31. Tümenlerle Kosor’a şimdiki adıyla Akşar nahiyesine kadar Rus birliklerini kovalayarak ilerledi ve hedeften uzaklaştı. Bu durum Ruslara Sarıkamış’ta vakit kazandırmış oldu. Şayet Hafız Hakkı Bey Oltu’dan sonra plana sadık kalarak Bardız yönüne ilerlemiş olsaydı, Osmanlı Devleti iki Kolordu (45-50 bin Asker) ile birlikte Allahuekber dağlarına nazaran daha düşük rakımı olan Soğanlı dağlarını aşarak Sarıkamış’a varması ve düşman arkasına sarkması nispeten daha kolay olacaktı.

Oltu’yu zapt ettikten sonra 24 Aralık günü Bardız’da olması gereken 10. Kolordunun askerleri, Kosor’dan güneye doğru devam ederek 26 Aralık 1914 günü Ersinek (Ormanlı), İğdeli ve Hoş yaylarının üst tarafından 3200 Rakımlı Allahuekber dağları eteklerine varmıştır. Askerlerimizin birçoğu ağır kış şartlarına yenik düşerek yüreğimize bugünkü tarifi zor acıyı bıraktılar.

Günümüz koşulları ve teknolojisinde dahi ulaşımın zor olduğu bölgede bulunan şehitlik, Bardız’da bulunan diğer iki şehitliğe nazaran (Yayla ve Çakırbaba Geçidi Şehitliği) daha az bilinmekte. (Bardız 1942 idari teşkilatında Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bir nahiye iken, 1946’da Şenkaya’ya bağlı olarak Kars idari teşkilatından ayrılıp Erzurum’a bağlanmıştır.)

Şenkaya Merkezden hareket edip İğdeli ve Hoş yaylalarını geçerek ulaştığımız Allahuekber dağları eteklerindeki buram buram maneviyat kokan şehitliğe ilk vardığımızda İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşının 6. Kıtasında kaleme aldığı şu sözler adeta bize kılavuz oluyor.

 

“Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. “

 

Evet tam olarak öyleydi. Zirveye kadar gördüğümüz her taşın altında bir şehidimizin yattığı gerçeği duygu yoğunluğumuzu daha da yükseltiyordu. Ağustos ayında bile kat kat montlar içinde üşüdüğümüz, nefes almakta dahi zorlandığımız 3200 rakımlı tepeye varıncaya kadar 26 Aralık 1914’te şehit olan askerlerimizin ne zor koşullarda bu tepeye tırmandığını düşünmeden edemiyor, onların acısını yüreğimizde hissediyorduk.

Bir daha bu acıların yaşanmaması, ordularımız her daim muzaffer olması dileğiyle yazımı Şenkayalı Aşık Mevlüt İhsani’nin “Şehit Mezarı” şiirinden bir dörtlük ile sonlandırıyorum.

 

Şehit mezarından geçtiğim yerde,
Gelen bir inilti tan, tan diyordu.
Tarihe gömülmüş hangi seferde,
Vatan için kurban, kurban diyordu…

 

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.